İspanyolların en sevdİğİm 5 özellİğİ

 

Ne zamandır oturup şöyle uzun uzun sohbet eder gibi bir blog yazısı yazmamıştım. Blog yazılarımı yazarken sanki karşımda siz varmışsınız da kahve ve çayımızla oturmuşuz laflıyoruz gibi hissediyorum :) Bunu yapmayı çok özlemişim, o yüzden bugün ne zamandır aklımda olan bir konuyu yazmaya karar verdim: İspanyolların en sevdiğim 5 özelliği! Tabi ki bu yazdıklarım genelleme, her İspanyol böyle olacak diye bir şart yok. Bunlar benim gördüğüm genel eğilimler. Hadi hazırsanız, kahvenizi, çayınızı aldıysanız başlayalım!

1. Renklere doyamamak

by Alessio Lin


Herhalde bunu İspanya’ya hiç gitmeyen birisi bile fark etmiştir. İspanyollar giyimlerinde, ev dekorlarında, mimarilerinde kısacası her yerde renk kullanmaya bayılıyorlar. Kırmızı, saks mavisi, fuşyanın en canlı tonları, menekşe moru, aklınıza gelen her renk… İspanya’da genci, yaşlısı herkes renk renk! Bu o kadar hoşuma gidiyor ki artık benim de elim hep renkli kıyafetlere gidiyor. Renkli şeyler giydiğimde kendimi de daha iyi hissediyorum, tavsiye ederim :)

2. Hayattan keyif alma sanatı

by Ardian Lumi


Eğlence İspanyolların göbek adıymış gibi bir izlenim var  ̶  ki bir bakıma doğru! :)) Eğlence derken her dakika dans ediyorlar gibi algılamayın tabii… Arada dans da var elbette ama genel olarak hayattan keyif almak diyelim. Kastettiğim şey şu, iki yıl önce kışın İspanya’nın güneyindeydik. Malaga, Marbella ve Ronda’yı ziyaret ettik. Sabahları otelden çıkıp etraftaki kafelerde kahvaltı yapıyorduk. Bu bizim için bir lüks aslında çünkü eşim de ben de normalde 9-5 çalışıyoruz. Günümüzün büyük bölümü işyerinde geçiyor ve ancak akşamları ya da hafta sonları böyle şeylere vakit ayırabiliyoruz. İspanya’da ise kafeler sabahları o kadar dolu ki şaşırıp kalmıştım. Genç, yaşlı birçok kişi tek başlarına olsalar bile özenle giyinip kafelerde kahvaltı ediyorlar. Daha yaşlı olanlar yanına gazetesini de alıyor, keyifle kahvesini yudumlayıp haberleri okuyorlar. Onlara o kadar özeniyorum ki…

Bir örneğim de fiestalardan. Bizler boğaların sokaklarda koşturduğu San Fermin ve herkesin çılgıncasına domates savaşı yaptığı Tomatina festivallerini biliyoruz daha çok. Halbuki fiestalar (yani festivaller) İspanya’nın her şehrinde, her kasabasında yapılıyor. Yazın değişik tarihlerde her yerde birkaç günlük fiestalar oluyor. Yemek standları, lunaparklar, canlı müzik için sahneler kuruluyor ve bu fiestalara hem gençler hem de yaşlılar katılıyor. Saatlerce gülüp eğlenerek, dans ederek vakit geçiriyorlar.

Bir de iki yıl önce İspanyol arkadaşlarımız Türkiye’ye gelmişlerdi. Tabi biz de onları gezdirmek, yiyip içirmek istedik, hazırlıklar yaptık. Bir gün akşam bir yandan yemek yiyip bir yandan sohbet ederken biri bana “Eğlenmek için neler yaparsın?” diye sordu. Sahi, eğlenmek için ne yapıyorum ben? Dışarı yemek yemeye gidiyoruz, arada arkadaşlarla bir yerde oturuyoruz, bazen tiyatroya, operaya gidiyoruz, kastettiği bu muydu acaba? Birdenbire hayatımın ne kadar iş ve çalışma odaklı (ve tekdüze) olduğunu fark ettim. Soran arkadaş bunu fark etti mi bilmiyorum ama resmen bunalıma girdim bir soruyla! Sanırım ne kadar çok çalışırsak çalışalım, unutmamamız gereken bir şey bu: hayattan zevk almak, eğlenmek, her anın tadını çıkarmak. 

3. Egosuzluk

Yukarda yazdığım eğlenme ve hayattan keyif almanın en büyük sebeplerinden biri bu diye düşünüyorum: egosuzluk! Elbette “ego” herkeste var ama benim burada kastettiğim şey rahatlık, kendiyle barışık olmak. Dünya bizim etrafımızda dönmüyor, herkes bizi sevmek zorunda değil, yaptığımız hatalar/gaflar dünyanın sonu değil, özür dileyebilmek ya da bilmediğini söyleyebilmek bizi daha değersiz kılmıyor, kimse kimseye bir şey kanıtlamak zorunda da değil! Ohhh, yazarken bile ferahladım. Gerçi ben de kendimi bunları tamamen aşmış biri olarak görmüyorum ama en azından farkında olmak lazım ki daha hafif ve huzurlu yaşayabilelim.

4. Mükemmeliyetçi olmamak

by Johan Mouchet


Diyelim ki Türkiye’deyiz ve bize biri misafirliğe gelecek. Bütün hafta bunu düşünüp dururum. Hangi yemekleri yapsam, evi temizlemeye nereden başlasam, hangi yemek takımını çıkarsam, ne giysem, kocam ne giyse, şuraya çiçek alayım, buraya da bir mum koyayım… O haftam böyle geçer :) Aslında bu hazırlıklardan keyif de alıyorum ama o misafir gelene kadar o kadar yoruluyorum ki… Hemen evi derlerim toparlarım, yoksa el alem ne der?! :)) Halbuki İspanya’da bir eve gittiğinizde her şey doğal gelişir :)) Evler tozlu kirli olmuyor elbet ama yine de bir rahatlık söz konusu. Belki yerde oyuncaklar duruyordur, sofrada birkaç çatal bıçak eksik olabilir, ev sahibi/sahibesi başınızın üzerinde uçan avcı kuşlar gibi tabağınızın çayınızın bitip bitmediğini kontrol etmez, son lokmanızı ağzınıza alır almaz bir tabak daha yedirmeye çalışmaz :)) Çünkü çoktan sohbete dalmıştır, keyfine bakıyordur.

5. Gösterişten uzak olmak

İstisnalar kaideyi bozmaz dersek, İspanyollarda gösteriş merakı yok diyebiliriz. Pırlanta yüzük yarışı, araba gösterişi, marka takıntısı yok. Ayrıca İspanya’ya gidenler fark etmişlerdir, çoğu restoran, kafe, bar eskidir, gösterişsizdir. Hiç çekici gelmez gözünüze. İçeri girer, menülerine bakarsınız, iki-üç sayfayı geçmez çünkü dünya üzerindeki tüm mutfaklara, herkesin damak tadına hitap etmeye çalışmazlar, neyi iyi yapabiliyorlarsa onu koyarlar menüye. Ve o küçük ve eski barlarda hayatınızda yediğiniz en güzel kroketleri, omletleri, salataları yersiniz. Müşteri kaybetmemek uğruna menüye onlarca yemek çeşidi koyup vasat yemekler sunmak yerine birkaç tane yemek koyup en iyisini sunarlar. 

 

Sizin gözünüze çarpan ve hoşunuza giden şeyler neler? Aşağıda yorumlardan ya da Instagram’dan benimle paylaşabilirsiniz! ♥

 

¡Ciao!

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar